İlknur Altıntaş
Hz. Hüseyin dedi ki: “…Olduğum yerde kalsaydım, Allah, bu ters yüz olmuş halkı ne ile sınayacaktı? Allah’ın lütfu sayesinde, söylediklerinizden daha fazlasını onlara yapmaya gücümüz yeter. Ancak, bunu yapmayacağız ki ölen, açık bir delille ölsün, yaşayan da açık bir delille yaşasın”
Aslında bu cevap ona, “…gitme kal Kufelilere güvenme” diyen herkeseydi…
MEKTUPLAR YAĞDI BİZİ KURTAR DİYE
Hz. Hüseyin’e Kufelilerden ilk mektup Ramazan ayının 10. günü geldi. 12. gün 150 ve 14. gün ise Kufeli liderlerin mektupları eline ulaştı.
Ve… Zilhicce ayının 8’inde Mekke’den ayrıldı. Muharrem ayının 2’sinde Kerbela’daydı.
Yezid Hz. Hüseyin’e karşı savaşmak için Kerbela’ya 32 bin süvari ve 24 bin piyade gönderdi. Buna karşın Hz. Hüseyin’in ashabı ise sadece 32 süvari ve 40 piyadeydi. (Hürr bin Yezid er- Riyahi, Ubeydullah bin Ziyad’ın ordusunda komutan olmasına rağmen Hz. Hüseyin’in safına geçti ve Kerbela’da şehid oldu.)
Hz. Ali’nin Ummul Banin’den olan oğlu Hz. Abbas’ın lakabı Alemdar ve Ebu Fazl- “faziletin babası” idi. Kerbela’da kolları kesilerek şehit edildi.
TASUA GECESİ
Muharrem ayının dokuzuncu gecesi…
Hz. Hüseyin; “…Yarın kimse mucize beklemesin, burada kalan herkes şehid olacaktır. Ben hakkımı helal ediyorum, biadinizi kaldırdım, gidin” dedi.
Giden gitti, yanında kalan sadece 72 kişiydi.
Hz. Hüseyin Hicri 61 yılında Muharrem ayının 10’una rastlayan Cumartesi günü 57 yaşında Yezid bin Muaviye’nin emriyle Ubeydullah bin Ziyad, Amr bin Sa‘d ve Şimr bin Zilcevşen tarafından Kerbela’da şehid oldu.
Tarih, miladi takvime göre 10 Ekim 680’di…
ÖLDÜRDÜLER GENE DE YETMEDİ
Evet, Kerbela’da olanlar tarihin belki de en vahşi katliamlarından biriydi. Öylesine büyük bir nefret vardı ki…
Hz. Hüseyin’i öldürdüler ama yetmedi…
Başını kestiler, parmaklarını kestiler, cansız bedeninin üzerinde at tepindirdiler, çadırını ve giysilerini yağmaladılar.
Önce… Hz. Hüseyin’in başı kesilip mızrağa geçirildi. Ve uzun çileli bir yolculuk başladı. Hayatta kalanlar nce Kufe’ye sonra da Şam’a sürüldü. Ehl-i Beyt’in kadınları aşağılandı; örtüleri çıkartıldı, hepsi zincire vuruldu, yalınayak bir köle gibi yürütüldü.
Ve Kufe’ye varıldığında Ubeydullah bin Ziyad’a Hz. Hüseyin’in kesik başı sunuldu. Öylesine acımasız ve gaddardı ki, bir sopayla Hz. Hüseyin’in dişlerine vurdu.
Alay ettiler… Zafer naraları attılar. Olanlar öylesine korkunçtu ki, Yezid’e biat etmiş Zeyd bin Arkam bile bu gösteriye itiraz etti…
Ama yetmedi, bitmedi de…
Hz. Hüseyin ve yanlarında getirdikleri birkaç şehidin kesik başları mızraklar ucunda Kufe sokaklarında dolaştırıldı.
GÜÇ GÖSTERİSİ TUTMADI
Ama tüm bu vahşet ters tepti.
Yezid bin Muaviye’nin akıl hocalarından Ca’d bin Dirhem adlı bir Yahudi ise bugüne dek yaşayacak bir yalanı sundu altın tepside.
“İnsanlar Hüseyin’e olanlardan dolayı seni kınayacak, lanet edecekler onlara de ki “Takdir-i ilahi böyle emretti – ‘hayrun şerrun mun Allah’u Teâlâ’.”
Yani, hayır da şer de Allah’tandır…
Ve Yezid dediğini yaptı; hatta bayrakları siyah yapıp sarayının dört bir yanına astı. Oysa Kur’an- ı Kerim’de defalarca ve defalarca hayrın Allah’tan şerrin ise nefisten geldiği çok açık ve net bir şekilde belli.
Mesela Nisa 79’da der ki: “Sana erişen iyilikler/hayırlar Allah’tandır; kötülükler/ şerler ise nefsindendir…”
Ve bu kör inanç bugün hala diri koca bir yalan işte…
Ama bunlar bağnaz bir kader anlayışını dayattılar insanlara; düşünmeyen, bilmeyen cahil bir kitle istiyorlardı. Bunu kullanabilirdi ve kullandılar da…
Oysa Hz. Ali dedi ki: “Eğer günah, kaza ile kesinleşmiş olsaydı, o zaman günahkâr kişiyi cezalandırmak zulüm olurdu.”
Muhkem değil, müteşabih ayetlerin peşine düştüler…
Yezid her ne kadar kendinin masum olduğunu, fakat emirlerinin dinlenmediğini aslında bunu hiç istemediğini söylese ve söyletse de ve onu aklamak için birileri sıraya girdi. Hatta o kadar ileri gittiler ki, “raziullah” Allah ondan razı olsun dediler.
Yalanı gerçeğe çevirdiler…
Ama… Mektupları, şiirleri kendini hep ele verdi. Yezid inançlı biri de değildi; mesela bir şiirinde der ki:
“Ne gökten bir haber gelmiş ve ne de vahiy nazil olmuş. Beni Ahmed’in evlatlarından intikam almasam Beni Handef ailesinden değilim. Biz kanımızın karşılığını Ali’nin yiğit ve kahraman oğlunu öldürmekle aldık”
Hatta… Hz. Muhammed Mustafa’nın ailesinden kalanlar Kufe’den getirildiğinde sarayının balkonunda şu şiiri okudu:
“Al-i Muhammed esirlerinin yükleri görülmeye başladığında karga seslenmeye başladı. Dedim ki ey karga seslensen de seslenmesen de ben Peygamber’den öcümü aldım…”
Abdullah bir Zeb’ari ile beraber yazdığı bir başka şiirde de; “Keşke Bedr savaşında ölen kabilemin yaşlıları Hazrec kabilesinin Uhud savaşında inmelerini görseydi. Görselerdi mutlu olup derlerdi ki eline sağlık ey Yezid…”
Yezid bu yani!
Sanki Ubeydullah bin Ziyad’ la ilk görüşmesinde onu alnından öpmedi…
Sanki bir milyon dirhem ödül vermedi…
Sanki Kufe’nin bir yıllık vergisini ona bağışlamadı.
Sanki sarayında içkili ziyafetler düzenlemedi…
Sanki şarkılar söylenmedi…
Sanki dansçılar raks etmedi…
İMAM ZEYNEL ABİDİN’İN YEZİD’E TARİHİ CEVABI
Esirler Kufe’den Şam’a getirildiklerinde İmam Zeynel Abidin ile görüşmesinde şöyle dedi
Yezid: “Sen Allah’ın öldürdüğü şu adamın oğlu musun?”
İmam Zeyn-el Abidin ise: “Hayır; ben senin öldürdüğün adamın oğluyum…”
Ve sonra Nisa 93 ayetini okudu: “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası cehennemdir ve içinde ebediyen kalacaktır. Keşke babama ne yaptığınızı bir görebilseydiniz. Benim ehlime ne yaptığını bir anlayabilseydiniz. Ve kardeşlerimin, amcalarımın haklarına karşı yaptıklarınızı! Sonra tepelere, dağlara kaçardın. Orada çakıl taşlarını yayar ve üzerinde yuvarlanırdın. Kendin için ağlayarak sesini yükseltirdin…”
Çok ilginçtir ki Yezid’in saltanatı 3 yıl kadar filan sürdü. Kerbela katliamı, Harre katliamı ve son olarak Mekke’yi almak isterken Kâbe’yi yakmayı bile umursamadı. Ama bu kuşatma yarım kaldı Mekke alınamadı.
Çünkü…
O sırada Yezid bir av partisindeydi ve bir köyde mola verdiklerinde atının üzerinden köylülerden birinden su istedi; adam bunu reddetti!
Ve…
“Ben Huseyin’in katillerine su vermem” deyip testiyi yere attı. Testi parçalanınca Yezid’in atı huysuzlandı, şahlandı ve koşmaya başladı ve o da dengesini kaybedince ipler ayağına dolandı ve kafası taşlara, toprağa çarpa çarpa parçalandı ve acılar içinde inleyerek öldü.
BÜVEYHİLER
Emevi ve Abbasilerin baskıcı düzenini yıkan adam Ahmet bin Büveyh oldu. Bir askerdi; Deylem doğumlu ama Samarra’daydı. Ve üç kardeşiyle birlikte Büveyhiler devletini kurdu; bugünkü İran bölgesinde…
Ve sonrasında Mısır’da da İsmaili Fatımiler bir devlet kurunca Abbasiler ortada sıkıştı.
Zayıfladılar…
Mesela Ğadir-i Hum ilk Bağdat’ta bile bayram olarak Büveyhi Ahmet döneminde kutlandı. Aşura “matem günü” ilan edildi. Görkemli “aşura” törenleri de ilk olarak onun zamanında yapıldı; sonra Şah İsmail bu törenleri devam ettirdi. Tiyatral gösterilerle Kerbela günü yaşananlar dramatize edildi. Bugün tabut, sineye vurma hep o günlerden kalma…
ERBAİN
Hz. Hüseyin’in 40. Gün anması yani Erbain…
O da çok özel bir seremoni. Kerbela’da hayatta kalanların Kufe’ye Şam’a yürütülmesini simgeler. Hz. Ali’nin türbesinden başlar bu yürüyüş ve Kerbela’da Hz. Hüseyin’in türbesinde sonlanır…
Orada para geçmez, yol boyunca ikramda yarışılır. Çadırla kurulur, yemek ve su dağıtılır. Hatta insanlar ziyaretçilere evlerini açarlar…
2019 yılında Erbain günü Kerbela’da 30 milyon kişi toplandı. Yine o yıl “aşura” günü Irak Komünist Partisi bile bir pankart açtı; “Yolumuz Hüseyin’in yoludur. Hüseyin’in devrimini ilkeleri, zalimlerden hakkını almak isteyen bütün devrimciler için yöntem ve ilham kaynağı olmuştur. Aşura törenlerine katılın” çağrısı yaptı.
Hz. Hüseyin’in şiarı bugün hala diri: “Ya özgürlük ya şahadet”, “Heyhat, zillet bizden uzaktır.”
Tıpkı Hz. Hüseyin’in en başında dediği gibi: “…Olduğum yerde kalsaydım, Allah, bu ters yüz olmuş halkı ne ile sınayacaktı? Allah’ın lütfu sayesinde, söylediklerinizden daha fazlasını onlara yapmaya gücümüz yeter. Ancak, bunu yapmayacağız ki ölen, açık bir delille ölsün, yaşayan da açık bir delille yaşasın”